21 Mart 2015 Cumartesi

KOMİSER CENGİZ

Telefonu çaldı komiser Cengiz’in. Arayan Emniyet amiri Kemal Bey. 

“Bugün saat 21.00’ de ofisime gel.” 


“Niçin” diye sordu Cengiz. 


“Önemli bir toplantımız var, sen gel.” 


Telefon konuşması bitti. Cengiz arabaya bindi mahalledeki Faik Berber’ e geldi. Ortadaki sandalyeye oturdu. Sonra Faik Usta geldi 


“Hoş geldin evlat, nasıl olsun tıraşın?” 


“ Her zamanki gibi olsun usta.” 


Tıraş bitti. Cengiz eve geldi, kapıyı çaldı. Kapıyı küçük kızı İrem açtı. 


“Hoş geldin babacığım.” 


“Hoş bulduk kızım.” 


“Anne! Babam geldi. 


Cengiz’ in karısı Leyla mutfaktan gelerek: 


“Hoş geldin, ellerini yıka da sofraya gel.” 


Cengiz ellerini yıkayıp mutfağa geldi. Sofranın masada olduğunu görünce: 


“Ya yer sofrası kursaydın. Peygamberimizin sünnetini terk etmeyelim.” 


İrem annesinden önce davrandı ve sofra bezini serip sofrayı, onunda üzerine masadaki tabakları koydu. 


“Aferin kızıma” diyerek tebrik etti kızı. 


Yemek bitince 


“Ben çıkıyorum, Kemal Bey çağırdı” 


“Ama bugün Ömer’ e kız istemeye gidecektik” dedi Leyla 


“Ben Muhsin Bey’le konuşurum.” 


Kemal Bey’in odasına geldi. 


“Selamın Aleyküm.” 


“Aleyküm selam Cengiz. Gel otur. 


“Toplantı konusu nedir Kemal Bey?” 


“Cumartesi operasyon var. Suriyeli bir kadın Taş köprünün altında ölü bulunmuş, onunla senin ilgilenmeni istediler.” 


“Tamam” dedi Cengiz. 


“Ee ne içersin şimdi.” 


“Bir köpüklü kahve içerim.” 


“ Canan Hanım bize iki köpüklü kahve getirtir misin? 


*** 


Cuma akşamı Cengiz ve ailesi Muhsin Beylere geldiler. Muhsin Bey’in kızı Esra’yı Ömer’e isteyecekler. Ömer, sinekkaydı tıraşı olmuş, üzerinde siyah bir takım elbise, elinde de bir demet çiçek ve çikolata vardı. Kapının önüne geldiler. Cengiz kapıyı çaldı. Kapıyı Esra açtı. Ömer’i ve ailesini görünce gülümseyerek, “ Hoş geldiniz, buyurun” dedi. Kapıdan en son Ömer girdi. Çiçekleri ve çikolataları Esra’ ya verdi. 


Esra ve Ömer lisede tanışmışlar. Ömer ilk görüşte âşık olmuş Esra’ ya. Bir aracı gönderip sevdiğini söylemiş. Esra hemen yüz vermemiş Ömer’e ama daha sonralarda okulda göre göre sevmeye başlamış. Ömer, üniversite ve askerden sonra ailesine Esra’dan bahsetmiş. Ailesi de hoş karşılamışlar “Tanışalım ailesiyle” demişler. İşte öyle tanışmışlar. 


Esra esmerdi. Siyah ve düz zülüfleriyle salona girdi. Elindeki gümüş tepsiyle kahveleri getirdi. Kahveleri dağıttıktan sonra kapının yanındaki sandalyeye oturdu. 


Cengiz söze başladı. 


“Efendim, sebep- i ziyaretimiz belli. Oğlumuz Ömer ve kızınız Esra birbirlerini beğenmişler, anlaşmışlar. Allah’ın emri peygamberin kavli ile kızınız Esra’yı oğlumuz Ömer’e istiyoruz.” 


Söz sırası Muhsin Bey’e geldi. 


“Efendim, birbirlerini sevmişler. Oğlunuz Ömer’in de çok efendi bir genç olduğuna kanaat getirdim. Ve kızımı verdim gitti.” 


Dualar edildi, yüzükler takıldı, eller öpüldü ve nişan ve düğün tarihleri kararlaştırıldı. Nişan bir hafta sonra, düğün de nişandan bir buçuk ay sonra yapılacak. 


*** 


Cengiz Suriyeli kadının ölü bulunduğu yere geldi. Burada incelemeler yaptı. Orada bir pasaport buldu. Hemen aldı içinde. Katlanmış bir kâğıt buldu. Üzerinde bir adres yazılıydı. 


“Hemen şu adrese gidelim.” Dedi komiser yardımcısı Hüseyin’e. 


Yarım saat sonra kâğıttaki adrese geldiler. Kapıyı çaldılar. Kapıya genç, kirli sakallı, esmer birisi çıktı. Polisleri görünce bir hamleyle kaçmaya yeltendi ama Cengiz yakaladı ensesinden. 


“ Alın bunu arabaya” dedi. 


Sorguya başladılar. Kadın, gencin eski sevgisiymiş. Tartışmışlar. Sonra da genç, kadını boğarak öldürmüş ve arabayla köprünün altına getirmiş. 


Genç, adliyeye gönderildi ve Cengiz için bu konu kapanmış oldu. 


*** 


Cengiz’in evinde bir hareketlilik vardı. Düğün günüydü bugün. Birazdan kız evine geçtiler. Oradan da “Çınar Düğün Salonuna” geldiler. Esra ve Ömer gelin-damat odasına geçtiler. İki dünürler de misafirleri karşılamak için giriş kapısının önüne geçtiler. 


Düğün başlayalı çok oluştu. Ama gelin ve damat daha gelmediler. O sırada Cengiz’in telefonu çaldı. 


“Oğlun ve Gelinin elimizde” 


“Ne! Ne diyorsun kimsin sen.” 


Cengiz çok sinirlendi Hüseyin’ i aradı. 


“Sana vereceğim numarayı araştırmanı istiyorum” 


“ Alayım numarayı.” 


“ 05********* numara bu. Hadi çabuk ol. 


On dakika sonra Hüseyin aradı. 


“ Komiserim, numara Velid diye birine kayıtlı. Telefonun sinyali de şehir dışındaki fabrikan geliyor” 


“ Tamam, siz oraya intikal edin ben geliyorum şimdi.” 


Cengiz, bilinen yere geldi. Ekip yerini almıştı. 


“Giriyor muyuz komiserim” diye sordu Hüseyin. 


“Şu ön kapıdan girelim. Dikkatli olun.” Dedi Cengiz. 


İçeri girdiler ve çatışmalar başladı. Hüseyin, Samet ve Cengiz önlerine gelenleri indiriyorlardı. Üçüncü kata geldiklerinde Esra ve Ömer’in sandalyeye bağlanmış, başlarında iki adamın durduğunu gördüler. Yavaş yavaş oraya yürürken önlerine Velid çıktı elinde bir kumanda vardı. Sandalyelerin altlarına dinamit yerleştirmişler. Ve kumandaya basınca patlayacak. 


“Sakın yaklaşmayın” dedi Velid. 


“Dur, neden böyle yapıyorsun“ diye sordu Cengiz. 


“Muhsin Bey Esra’yı bana vermedi ben de intikamımı alacağım. 


Hüseyin telsizden keskin nişancı Ahmet’e: 


“ Samet ve ben Ömerlerin başındaki adamların indireceğiz. Velid’ de senin devrem.” dedi. Ahmet onayladı. 


“Üç deyince. İki… üç..!” Silahlar patladı. Velid omzundan vuruldu. Diğer iki adam da dizlerinden. 


Cengiz, Esra ve Ömer’i çözdü. 


“Hadi gidiyoruz” 


“Nereye baba” diye sordu Ömer. 


“Nereye olacak, düğününüze.” Ömer ve Esra sevinçten birbirlerine sarıldılar. Sonra arabaya bindiler, düğün yerine geldiler. 


“ Orkestra! Çal bir Harmandalı da oynayayım oğlumla beraber” diye bağırarak içeri girdi. Herkes şaşkın bir şekilde Cengiz’e baktılar. 


Harmandalı bittikten sonra nikâh memuru geldi. Nikâhı kıydı, “Evetler” söylendi. Esra, Ömer’ ayağına böcek ezer bastı. 


İlk dans başladı. “Nikâh Masası” şarkısını çalıyor orkestra. 


“Seninle tanıştığım ve seninle aynı yastığa koyacağım için çok mutluyum dedi Esra. 


“Ben de esmerim ben de” dedi Ömer. 


Düğün bitmişti. Esra’nın annesi Cavidan Hanım ağlıyordu. Arabaya bindi Ömerler. Malkayası taraflarında tuttukları eve geldiler. Dua okunduktan sonra kapıdan içeri girdiler. Ve kapı kapandı. 






Ömer Said Serpim

BİLSEYDİM...

Bu kadar nefret edeceğimi bilseydim 
Hayatım pahasına sever miydim seni..? 
Rüyalarımı kâbusa çevireceğini bilseydim 
Hayallerimde yaşatır mıydım seni..? 
(Ö'S'S)

SEVDA BU...

Sevda bu... 
Ne kadar uğraşsam da unutamadım seni 
Her şey seni hatırlatıyor bana 
Diyorum ki hatırlatmayın onu bana 
Ama olmuyor... Unutamıyorum seni 

Sevda bu... 
"Sevmiyorum" desem de seviyorum seni 
Yalancı bir nefret besliyorum içimde 
"Nefret ediyorum" desem yalan söylemiş olurum 
Sevda bu sevdiğim "Sevmiyorum" desem de 
Sevdim işte esmerim sevdim işte...